Augsburg’da ırkçılık, kadınlar ve göçmenler konuşuldu: Söyleyecek sözümüz, değiştirecek gücümüz var!

Augsburg Yeni Kadın Platformu, “Söyleyecek sözümüz değiştirecek gücümüz var” diyerek, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle, Zeynep Çalışkan’ın konuşmacı olarak katıldığı bir panel gerçekleştirdi.

Merhaba (Augsburg)

İlginin yoğun olduğu panelde 8 Mart’ın kadınlar açısından tarihsel önemine değinen genç sunucu, “8 Mart bir kutlama değil, eşit, özgür bir dünya yaratma mücadelesidir” dedi. 

Perihan Baçaru

Ayrıca Yeni Kadın Platformu’nda aktif çalışan kadınlar, “Bize dayatılan cinsiyetçi, klasik kadın rollerini sorgulamak, özgürleşmek, özgüveni geliştirmek, dayanışmayı büyütmek ve kadın mücadelesinin yükselmek için bu tür platformlar çok önemli. Kadının özgür olmadığı bir toplumun özgürleşmesi mümkün değil” diyerek, kadınlara platforma sahip çıkma çağrısı yaptılar.

Platform adına konuşan Perihan Baçaru ise, “Hayatlarımıza, haklarımıza, hayallerimize ve özgürlüklerimize sahip çıkmak için kadınlarla birlikte  başlattığımız çalışmaları on beş yıldır sürdürüyoruz. Her yıl farklı konularda panel düzenliyoruz. Bu çalışmalarla amacımız, kadını ezen, emeğini sömüren, kadını ikinci cins haline getiren kapitalist sisteme ve patriyarkaya, onun yarattığı cinsiyetçi rollere, eşitsizlikler ve kadının yok sayılmasına, erkek devlet şiddetine karşı mücadele edebilmek için kadın cins bilincini ve sınıf bilincimiz geliştirmek” dedi.   

Zeynep Çalışkan

Baçaru, 8 Mart Günü kadınların görünmeyen emeğinin görünür kılmak, kadınlardaki değiştirici, dönüştürücü gücü açığa çıkarmak ve emeğinde farkındalık yaratmak amacıyla örgütlenen 8 Mart Kadın Grevi’nin önemine vurgu yaparak, 8 Mart Günü Kadın Grevi’ne katılma ve alanlara çıkma çağrısı yaptı.

Kapitalizmin yarattığı krizlere, bölgesel savaşlara ve yükselen sağa, faşizme  dikkat çektikten sonra “Almanya’daki seçimlerde  AfD gibi faşist bir partinin ikinci parti olarak parlamentoya girmesi, Almanya siyasi tarihine utanç sayfası olarak yazılmıştır. Irkçılığın ve cinsiyetçiliğin yükselişini görüyor, tehlikenin ayak seslerini duyuyoruz.  Bu nedenle bu yılkı panel konumuzu ırkçılık, kadınlar ve  göçmenler olarak belirledik. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele biz kadınlar açısından ne kadar önemliyse, ırkçılığa ve faşizme karşı mücadelede bir o kadar önemlidir” dedi.

Ayrıca platformda yer alan kadın arkadaşın, 8 Mart’ın anlamına paralel okuduğu şiir dinleyicileri derinden etkiledi.

Irkçılık, böl parçala yönet

Panele konuşmacı olarak katılan Zeynep Çalışkan, “Irkçılığın faşizmin adım adım ilerlediği, Üçüncü Dünya Savaşlarını tamtamlarının yükseldiği süreçten geçiyoruz” dedi.

Çalışkan, ırkçılığı tanımlarken, “Irkçılık, bireyin ya da ulusun etnik, kültürel ve ırksal farklılıklarına anlam yükleyerek, kendi ulusunu, kültürünü, kimliğini diğerlerinden üstün görmesidir. Öteki olarak gördüğünü tehlikeli olarak algılar. Var oluşunu nefret üzerinden şekillendirirken, tehlikeli olarak gördüğünü yok etmeyi kendinde hak olarak görür. Buna ülkemizden örnek verecek olursak, Dersim, Maraş, Çorum’da görüldü. Kürtlere ve Alevilere yönelik katliamlar yaşandı. Dünya genelinde örnekleri çok. Almanya’da ki Hitler faşizminin Yahudilere karşı işlemiş olduğu ırkçı katliamlar hala hafızamızda taze. Yönetenler toplumu yönetemez duruma geldiğinde korku toplumu yaratmak, ezilenleri daha kolay yönetmek, sömürmek  ve bastırmak için faşizmi, faşist yapılanmaları her zaman yedekte tutar. Irkçılıkla amaç toplumu çok parçalı hale getirerek kolayca yönetmek.”

Çalışkan, faşizmin 1930- 45 yılları arası Almanya’da nasıl yükseldiğini anlatarak, “Faşizm,  İkinci Dünya Savaşı öncesi derin ekonomik, siyasi krizlerin yaşandığı dönemde, işçi sınıfının yükselen mücadelesini zor ve baskıyla bastırmak amacıyla ortaya çıktı. Bu dönem faşist hareketlerin güç kazandığı dönem oldu. Bugün de AfD, devlet tarafından bilinçli olarak örgütleniyor. Devletin ordusu, emniyeti, polisi içinde örgütlü. Irkçılık yükseldikçe, göçmenler içinde en çok  kadınlar etkileniyor, kadına şiddet yükseliyor” dedi. 

Savaş sonrası  i̇ş gücüne ihtiyacı olan Almanya’nın göçmen işçiler sayesinde kalkındığını vurgulayan Çalışkan,  kriz zamanlarında göçmenlere yöneldiğini belirtti. “Hitlerin yenilgisinden sonra Almanya’da ırkçılık geri çekilse de, 70’li yıllarda ortaya çıkan petrol krizi ve diğer ekonomik krizlerle birlikte bu defa ırkçılık göçmen işçileri hedef aldı. Solingen, NSU, Hanau gibi bir çok ırkçı katliamlar yaşandı.  

Kapitalizmin 2008 krizi herkesi derinden etkiledi. Dünya genelinde tepkilerin ve öfkenin yükselerek insanların sokağa çıktığı bir dönemde pandemi ortaya çıktı. Kapitalizmin imdadına yetişen pandemi sonrası yaşanan krizler etkisini gösterirken bu defa Ukrayna – Rusya Savaşı çıktı. İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı arttı. Savaşlar ve  krizler ırkçılığı tetikledi.”

İşten çıkarmalarda kadınların ilk hedef olduğunu söyleyen Çalışkan, “VW’nin üç kolu kapanacak. Bosch, Mercedes, Porsche işçi çıkaracak.  

Almanya’da inceltilmiş bir ırkçılık var. Kadın bedeni üzerinden yükseltiliyor ırkçılık. AfD bir önceki seçimlerde üçüncüydü, şimdi ikinci oldu. Bu tehlikeli bir durum. AfD, seçim plakatlarında çimenler üzerinde uzanan sarı saçlı, mavi gözlü, hamile kadınla, erkek resimleri vardı. Tıpkı Hitler gibi amaç saf Alman ırkı yaratmak ve kadınları geleneksel rollere geri göndermek. AfD, farklı kimlikleri, kültürleri kendine tehlike olarak görüyor.

Faşizm, kadınları üç K ile “ Kinder, Küche ve Kirche” (çocuk, mutfak, kilise) anlayışıyla eve hapsetmeyi ve emeğini sınırsızca sömürmeyi hedefliyor.  Faşizm kadını doğum makinası olarak görüyor.

Irkçılık faşizm savaşlar en çok kadınları etkiliyor. Göçmen kadınlar yalnızlaştırılıyor. Hele Almanca diline hakim değilse çok daha zor koşullar içinde çalışıyor. Ucuz ve kaçak işlerde çalışmak zorunda kalıyor, emeği daha yoğun sömürülüyor.

Mülteci kadınlar tacize şiddete maruz kalıyor

Emperyalist savaşlar nedeniyle ülkesini terk edenler daha demokratik ülkelerde daha iyi koşullarda yaşamak amacıyla geldikleri Avrupa ülkelerinde maalesef hayal kırıklığına uğruyorlar.

Ortak banyo, tuvalet ve mutfak kullanmak zorunda kalan mülteci kadınlar, kamplarda kötü koşullarda yaşıyor ve  tacize maruz kalıyor. Mülteci kadınların %60’ı kaçış yollarında veya kamplarda tecavüze uğradığı ortaya çıkmıştır. 2016- 2024 yılları arasında 159 mülteci intihar etti.  Meslek denklik işleri çok uzun sürüyor, memurların keyfi ve ırkçı tutumuyla karşılaşıyor.

Ukrayna savaşından kaçıp Almanya’ya gelen kadınların %30 seks ticaretinin kölesi haline getirildiği açığa çıkmıştır” dedi.     

Kadınlar örgütlendiğinde başaramayacağı hiçbir şey yoktur

Çalışkan, “Rojava’da kadınların İŞİD çetelerine karşı nasıl savaştığını dünya gördü.Kadınlar örgütlendiğinde başaramayacağı hiçbir şey yoktur

Enternasyonal mücadele yükseltmeliyiz Avrupa’nın yerli halkları ile birlikte ülkeler ve faşizme karşı ortak mücadele etmeliyiz. Clara Zetkin ve Rosa Lüksemburg’ların  savaş karşıtı duruşu önemli.  8 Mart’ı bize armağan eden grevlerdeki işçiler gibi direnmeliyiz” dedi.