“Auschwitz’in Külleri” | Ali Çarman


1933 Yılıyla birlikte Almanya, Avrupa ve giderek bütün dünya için insanlık tarihinin en korkunç en kanlı dönemi başladı.

1 Eylül 1939’da Hitler’in ordusu Polonya’yı istila etti. Böylece ikinci paylaşım savaşı da başlamış oldu. Tarihçilerin 56 ile 80 milyon arası insan ölümü rakamlarını verdikleri bu büyük soykırım hakkında, kütüphaneler dolusu kadar kitap yazılsa dahi, hatırlamanın önemi ne kadar vurgulanırsa vurgulansın az gelir.

Hitler’in iktidarı alır almaz uygulamaya başladığı yöntemlerden biri de, faşizme (Nazilere) karşı çıkan hemen herkesi toplama kamplarında sistemli şekilde yok etmek olmuştur. 22 Mart 1933 de, 200 siyasi tutsak için Dachau’da açılan toplama kampına kısa bir süre sonra sayısızca toplama kampı eklendi.

Toplama kamplarında adı öne çıkan ve bütün dünyada nefret ve öfkeyle anılan bir yer varki, o da Polonya topraklarında açılan Auschwitz toplama kampıdır. Diğer bir çok kamp gibi Auschwitz I (20 Mayıs 1940 Stammlager), Auschwitz II (Birkenau) Auschwitz III (Monowitz),kampı da başlangıcın aynı şekilde politik tutsaklar için sırasıyla peş peşe açıldı.

Cehennemin diğer adı Auschwitz

Avrupa’nın bir çok şehrinde hayvan taşımacılığında kullanılan vagonlarda üst üste istif edilircesine aç-susuz geçen bir yolculuk sonrası toplama kampı girişinde SS ler tarafında karşılanıp hemen sağ ve sol tarafa diye ayrılan binlerce çocuk-genç-yaşlı Yahudi. Zira, sol tarafa ayrılanlar hemen orada ölüme gönderilir.

Kendisi de faşizme karşı direniş hareketine aktif olarak katılmış olan Fransız asıllı Charlotte Dolbe, kampta sağ kurtulabilme şansını yakalamış olmasının ardında kaleme aldığı ve büyük yankı yaratan çalışması ‘’AUSCHWITZ’İN KÜLLERİ’’ kitabı konuyla ilgilenenler için bire bir gerçeklerin yazıldığı bir belge.

İşte Dolbe’nin kitabında bir paragraf: ‘’Hareketsiz duruyorduk. Savaşma ve dayanma gücümüz, canımız, vücudumuzun minicik bir köşesine, sadece kalbimizin kıyılarına sıkışıp kalmıştı sanki.

Her dilden binlerce kadın, delirten kar fırtınasının altında başlarımızı eğmiş, birbirimize sokulmuş, hareketsiz duruyorduk. Kalp atışlarımızın sesleri kadar küçülmüş, hareketsiz duruyorduk.’’

Gece gündüz demeden günde 6 bin kişinin katledildiği toplama kampında, kadınlar ölüme götürülmeden önce saçları kesiliyordu. Kesilen saçlar, taranır, kurutulur para karşılı istenen yerlere gönderilir.

6 Şubat 1943’te Heinrich Himmler (Hitlerin sadık köpeği), Auschwitz ve Majdanek’ten 3 bin kilo saçın ekonomi bakanlığına ulaştığından haberdar edilir.

İnanılmaz derece de envai türden işkencelerle geçen bir hayatın söz konusu olduğu bütün toplama kamplarının yakınlarında mutlak fabrikalar vardı.  En genç, en dinamik, en yetenekli yüzbinlerce tutsak ortaçağ kölelik koşullarında; WV, Porsche, Ford, Siemens, Mercedes, Krupps, Deutsche Bahn, Bosch.. tekelleri değişik biçimlerde Hitler’in yaratmış olduğu karanlıkta karlarına kar kattılar.

Auschwitz Toplama kampı bu bakımda sanayinin birçok dalında tutsakları çalıştırmakla birlikte asıl olarak I.G.Farben ve Krupp tekelinin kamp yakınında açılan fabrikalarda çalıştırıldılar. Firmalar çalıştırdıkları her işçi için Nazilere belli miktarda para ödemektedir.

Yahudi Soykırımı

Ellerinde numaralandırılmış valizlerle Auschwitz’e gelen Yahudilere isimlerinizi unutun, artık isminiz size vurulan numaralar olacaktır korkunç sözlerini tarif etmek çok zor. Naziler, kendilerinden olmayan herkese ölümü dayattılar. Saf Alman ırkı bahanesiyle sadece Auschwitz toplama kampında bir milyonun üzerinde Yahudi’yi katletmekten çekinmediler.

Öldürülen tutuklulardan geriye kalanlar: kıyafetler, bavullar, gözlük, oyuncak, ayakabılar, insan saçlarından kocaman tepeler oluşmakta. Yüzlerce kilo takma altın diş, mücevher, para ve hisse senetleri nazilerin ganimetleri arasında yer aldı.

Toplama kamplarındaki kurbanların altınlarının belli bir kesimi, işlenmek üzere o dönem İstanbul’da bulunan Deutsche Orientbank A.G üzerinden yeniden piyasaya sürülmüştür.  Bankanın İstanbul şubesi yağmalanmış altın ticaretinin merkezi haline geldi.

Özgürlüğe Açılan Kapı

Faşistler kaybetmekte olduklarının farkına varmaya başladıklarında Auschwitz cehenneminde geriye bir iz bırakmamak için son çırpınışlarını yaptılar. Ancak, diğer yanda Sovyet Kızıl Ordusu her an kapıya dayanabilirdi.

17 Ocak 1945’ten itibaren 60 binden fazla tutsak kamptan ‚Todesmarsch/Ölüm yürüyüşü’ne çıkarıldı. Yürüyüşe katılamayacak kadar hasta ve yorgun olanlar hemen katledilir.

27 Oacak 1945’in öğlen saatlerinde Kızıl Ordu Auschwitz kampına girer. Naziler bir an önce kaçmayı düşündüklerinden dolayı istemeyerek de olsa geride 6 bin tutsak ve bol miktarda belge bırakmışlar. Bunların da 4 bini kadın tutsaktır.

Ve sözü Sovyet askerlerine verelim: “Auschwitz’e vardığımızda üst üste yığılmış cesetler gördük. İnsanlar gördük. Lakin, insan gibi görünmüyorlar. Adeta yürüyen iskeletler görünümündeydiler. Her taraf kan ve ölüm kokuyordu. Bu korkunçluk tarif edilemez”

UNESCO, 1979 yılında Dünya Kültür Mirası listesine Auschwitz toplama kampını ekledi. Almanya, 27 Ocak 1996’da ”Yahudi Soykırımını Anma Günü” yani ”Holkost”u ilan etti. O yıldan bu yana her 27 Ocak’ta Almanya’nın onlarca şehrinde etkinlikler düzenlenerek Faşizm, Bird aha asla! Denir.

Auschwitz toplama kampında geriye kalanlar günümüzde müze/anıt haline getirilip insanların bilgisine açıldı. Her yıl dünyanın dört bir yanında iki milyon insan Auschwitz’i ziyaret etmekte. Pandemi döneminde dahi bu rakam 500 binin üzerinde oldu.

Yazımızı iki kısa not ile tamamlayalım. Bunlardan ilki Auschwitz’de sağ kurtulan Menahem Haberman’nin insanın içini burkan sözleri: Benden daha iyi insanlar tanıdım. Neden onlar öldü. Ben neden hala yaşıyorum? Bu hep aklımda!

Ve dünya şairleri arasında saygın bir yere sahip Aragon’un dizeleri: “Polonya sınırında var bir cehenem / Korkunç bir şarkının ıslığı, esinti adı / Auschwitz! Auschwitz! Ey kanlı heceler / İşkenceyle yaşanır, işkenceyle ölünür burada”

Gerçeklerin tümü ve katledilen insanların rakamları için bugün dahi kesin bir rakam verilmiyor. Auschwitz’de yok sayılan insanlık büyük bedeller vererek kazanmasını bildi. Hatırlamak, insani değerlere, barışa ve özgürlüğe olan bağlılıktır.

Anılarına saygıyla…