Erdal Boyoğlu ile Tohum’da söyleşi

Ulm Tohum Kültür Merkezi (TKM)’de Erdal Boyoğlu ile son kitabı ”Avrupa’da Sürgün, Mülteci, Göçmen Halleri” üzerine söyleşi düzenlendi. Söylenin moderatörlüğünü gazeteci-yazar Hüseyin Şenol yaptı.

Merhaba (Ulm)

Tohum Kültür Merkezi (TKM) adına açılışı yapan moderatör gazeteci-yazar ve yayıncı Hüseyin Şenol, saygı duruşunun ardından, yazar ve kitap hakkında kısa bir bilgilendirmede bulunduktan sonra, sözü konuk gazeteci-yazar Erdal Boyoğlu’na bıraktı.

Erdal Boyoğlu, üçüncü kitabı olan ”Avrupa’da Sürgün, Mülteci Göçmen Halleri” ile 40 yıla yaklaşan sürgünlük hayatı boyunca edindiği deneyimlerden yola çıkarak mültecilik, sürgünlük ve göç hallerini yeniden irdeliyor. Boyoğlu, kitabında sürgünlüğü yaşamış gazeteci, yazar ve insan hakları savunucuları ile yaptığı söyleşilerle, onların yaşamından kesitler sunduğunu belirtti.

Kitabından pasajlar okuyan yazar, göçmenlik üzerine görüşlerini aktarırken, derneklerin bu alandaki çalışmalarına da değindi.

Erdal Boyoğlu, sürgün yıllarında babasına hitaben yazdığı şiiri okumasıyla salonda duygulu anlar yaşandı.

Daha sonra soru-yanıt bölümünde yazar tüm soruları yanıtlarken, katılımcıların da görüşlerinin de ifade edildiği söyleşi yoğun ilgi gördü. Söyleşi iki saat sürdü. Erdal Boyoğlu söyleşi sonrası etkinliğe katılanlarla dernekte sohbete devam ederken, kitaplarını da imzaladı.

Yazar Erdal Boyoğlu ile söyleşiler, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde devam edecek. Etkinlik duyurularını Merhaba’dan da takip edebilirsiniz.

Kitap hakkında

Erdal Boyoğlu’nun yeni kitabı ”Avrupa’da Sürgün, Mülteci Göçmen Halleri” kitapçılardaki yerini aldı. Notebene yayınlarından çıkan kitap Boyoğlu’nun üçüncü kitabı. 1980 askeri darbesinin ardından yurtdışına çıkmak zorunda kalan yazar 37 yıldır ülkesinden uzakta yaşıyor. Bu yıllarda çeşitli siyasal ve kültürel faaliyetlerde bulundu. Yazın hayatına ilk olarak siyasal dergilerden yayınladığı yazılarla atıldı. Daha sonra 1995 yılında çıkardığı ilk kitabın adı olan ‘Değişmeyen Gerçekler’ ile yazarlık deneyimine yeni bir ivme kattı. 15 yıllık aranın ardından sol içi şiddeti konu alan ikinci kitabı ise 2010 yılında kitapseverlerle buluştu. Üçünci kitabı ‘Avrupa’da Sürgün, Mülteci Göçmen Halleri’nde ise daha çok kendi kişisel deneyimleri üzerinden genel anlamıyla göç etme olgusuna odaklanıyor. Bu eksende mültecilik ve sürgün kavramları üzerinden yersiz yurtsuzlaşmayı tartışıyor. Bu tartışmada sürgün kavramını politik bir süzgeçten geçirerek mültecilik kavramından ayrı bir yerde konumlandırıyor. Önüne koyduğu asıl mesele ise bu kavramları belirleyen siyasal konjoktüre ve ülke şartlarına ayna tutmak. Boyoğlu olgulara politik süzgeçten geçirirken göç, mülteci ve sürgün kavramlarını iç içe geçmişliğini ortaya koymakla birlikte her üçünü de farklı zorunluluklar üzerinden temellendiriyor.

Kendi kendinin göçmeni olmak

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonrası mültecilik kavramı yine dünyanın gündeminde.

Savaştan kaçan milyonlarca ukraynalı sığınacakları bir ülke arayışında. Yaşadıkları travma ve trajedi yaygın basın ve internet medyası aracılığıyla her gün gündemimizde.

Bu trajediyi dile getirmenin imkansızlığı ise acıların sağaltılma süreçlerini biraz daha zorlaştırıyor. Boyoğlu kitabında tam da bu noktaya dikkat çekiyor. ‘Bilinmeyen bir yaşama mahkumiyet olarak adlandırdığı’ bu süreci anlatmaya koyuluyor. Buradan örmeye başladığı anlatısının merkezine göç edenlerin sığındıkları ülkede ilk yaşam deneyimleri, yaşama tutunma çabaları ve o ülkeye adaptasyon süreçlerini yerleştiriyor. Sınıfsal bir bakış açısını de göz önünde bulundurarak. Bütün bu genel anlatımların yanında Boyoğlu, göçmenlerin kişisel dünyalarını da unutmuş değil. Uzun yıllar yersiz ve yurtsuzluğun sınırında kalan göçmenlerin geçmiş ve gelecek arasındaki gidip gelen yaşamlarını konu alıyor.Yıllar geçsede ilk geldikleri zamanki duygu ve düşüncelerin değişmeyen özünü irdeliyor. Gözler önüne sermek istediği gerçek ise geçmişe duyulan özlem ve geleceğe duyulan korkunun değişmeyen travmatik halleri. Tam da kitabın alt başlığında tanımlandığı gibi kendi kendinin göçmeni olmak.

Zorunlu bir hal olarak sürgünlük

Erdal Boyoğlu’nun kitabı yazarken başvurduğu en önemli kaynak kendi yaşadıkları.

Tabi bu yaparken de doğallığıyla tarihsel süreçleri pas geçmiyor. Sürgünlüğe uzanan bu trajik yolculuğun başlangıç noktasını 12 Eylül 1980 askeri darbesi oluşturuyor.70li yıllarda bir çok genç devrim ülküsü etrafında çeşitli sosyalist fraksiyonlarda mücadele deneyimlerini yaşadı. Tek amaçları ülkeye daha adil ve eşitlikçi bir sistem getirmekti. Ancak yükselen bu dalga askeri bir darbeyle geriletildi. Ülkede askeri bir diktatörlük kuruldu. Yüzlerce kişi öldürüldü. Binlerce kişi cezaevlerine atıldı. Bir o kadar kişi de sürgüne çıkmak zorunda kaldı. Erdal Boyoğlu da payına sürgün düşenler arasındaydı. Kitapta sürgünlüğü yapıya büründüren nokta da bu zorunlu terk etme hali ile birlikte 12 Eylül askeri diktatörlüğünün tektipleştirici özellikleri. Yani politik görüşlerinden etnik ve inançsal kimliklerinden arınma süreçlerinden kaçış. Varoluşunu koruma iç güdüsü. Boyoğlu, böyle bir eksen çizerek sürgün ve mülteci kavramları politik temel kazandırıyor.

Avrupa’da ilk çıkan dergi ve gazeteler

Kitapta 12 eylül askeri darbesi sonrası ve daha yakın zamanda olan sürgünlerin yaşamından kesitlere de yer veriliyor. Boyoğlu’nun farklı zamanlarda gazeteci, yazar, şair, siyasetçi ve insan hakları savunucuları ile gerçekleştirdiği röportajlar sürgün yaşamının duygu,düşünce ve ruhta bıraktığı etkilerin izini sürmek mümkün.  Bazıları uzun süredir sürgün yaşamını hala sürdürmekte bazılar ise uzun bir zaman diliminden sonra ülke hasretini giderebilmenin şansını yakalayabilmiş. Muzaffer Oruçoğlu’ndan Ragıp Duran’a Doğan Özgüden’den Şanar Yurdatapan’a röportajlar silsilsinde gurbeti, özlemi, hasreti, kederi, sevinci ve bununla birlikte yineden varolmanın kısa hikayelerini okuyacaksınız. Bunun yanında türkiye siyaset ve düşün hayatına önemli katkıları olan kişilerin sürgünlük yaşamına dair kısa notlar da kitapta rastlayacağınız konular arasında.

Kitabın yer verdiği bölümlerden biri de politik sürgün olarak adlandırdığı kişilerin geldikleri ülkelerdeki politik ve kültürel aktivitileri. Boyoğlu’nun kendi yaşamının da önemli bir kesitini oluşturan bu aktivitlerin önemli bir bölümü derleme çabası içinde olmuş. Bu külliyat arasında Avrupa’da ilk çıkan gazete ve dergiler de bulunuyor. Nihayetinde Boyoğlu’nun mülteci ve sürgünleri ele alan bu çalışmasını kitabın sunuşu kalame alan Erdoğan aydın iyi anlatmış: ”kuşkusuz kitapta ele alınan sorunlar, kavramsallaştırma düzeyinde ek irdelemelere ihtiyaç duyuyor. ancak politik bir sürgün olarak Erdal Boyoğlu’nun göç, iltica ve sürgünlük hallerine ilşkin gözlem ve çözümlemeleri, bize akademik bir çalışmanın açması mümkün olmayan kapılarını açıyor”