Faşist AfD 10 yaşında

Euro, göç, korona, savaş: Güncel konulardaki popülist söylemleriyle dikkat çeken ırkçı parti AfD, Alman siyasetinde kendini kabul ettirdi. Partinin şimdiki hedefinde ise iktidar koltuğu var. 

Almanya için Alternatif (AfD) açısından, kuruluş yıl dönümünde kutlanacak çok şey var: Parti 2017’den beri Federal Meclis’te yer alıyor. Ayrıca 16 eyalet parlamentosunun 15’inde temsil ediliyor. Anketlere göre AfD şu anda yüzde 13’lük bir seçmen desteğine sahip. Hatta Almanya’nın doğusundaki bazı eyaletlerde bu oran daha da fazla.

DW’ye konuşan partinin Eş Genel Başkanı Alice Weidel, “AfD, daha önce liberal-muhafazakâr bir gücün eksik olduğu Almanya’daki siyasi parti yelpazesinin kalıcı demirbaşlarından birine dönüştü” diyor.

“Radikal, Yahudi karşıtı ve ırkçı”

Parti, resmî olarak 6 Şubat 2013 tarihinde faaliyete geçti. Siyaset bilimci Ursula Münch DW’ye verdiği mülakatta, “AfD, Hıristiyan Demokratlardan uzaklaşan ve radikal sağcı görüşleri benimseyen insanlar için bir toplanma noktası haline geldi” saptamasını yapıyor.

Münch, o zamandan bu yana AfD’nin “yarı akademik bir partiden” bugün “aşırılık yanlısı, Yahudi karşıtı ve ırkçı eğilimlere sahip bir aşırı sağcı bir partiye” evrildiğini söylüyor.

AfD ilk günlerinde, Başbakan Merkel’in euro kurtarma politikasını şiddetle eleştiriyordu. Eylül 2012’de AfD’nin öncüsü olarak “Seçim Alternatifi 2013” kuruldu. Bu oluşumun devamında, ekonomi profesörü Bernd Lucke, gazeteci Konrad Adam ve eski CDU üyesi Alexander Gauland Almanya için Alternatif (AfD) partisini kurdular. Lucke ve Adam partiye çoktan sırtlarını döndü.

AfD bünyesinde ilk başlarda üç ana akımı vardı: Liberal ekonomi yanlıları, milliyetçi muhafazakârlar ve sağ popülistler. Günümüzde bu üç akımdan ilk ikisinin partide pek esamesi okunmuyor. Partinin radikalleşmesi, 2015 yılında yüz binlerce mültecinin, Suriye’deki savaştan kaçarak Almanya’ya sığınmasıyla başladı.

Güvenlik makamlarının takibinde

Haziran 2018 başında, partinin o dönemki meclis grup başkanı Alexander Gauland, altı milyon Yahudi’nin hayatına mal olan Nazi dönemindeki soykırımı hiçe sayarak, “Hitler ve Naziler, bin yılı aşkın şanlı Alman tarihinde sadece bir kuşun ayak izidir” benzetmesini yaptı. Siyaset bilimci Münch’e göre, “AfD’nin başarısının bir diğer nedeni de bu tür radikal söylemlerin, halkın bir kısmı tarafından oldukça sevilmesi. İnsanlar şöyle düşünüyor: Birilerin de çıkıp bunları söyleyebilmesi gerekir!”

Bu ve benzeri açıklamalar, Alman güvenlik makamlarını da harekete geçirdi. Almanya’nın iç istihbarat servisi olan Federal Anayasayı Koruma Dairesi, Mart 2021’de partiyi “şüpheli aşırı sağcı vaka” olarak sınıflandırdı. AfD’nin “Der Flügel” (Kanat) adlı fanatik milliyetçi bir alt grubu, Anayasayı Koruma Dairesi tarafından “aşırı sağcılığı kanıtlanmış” bir oluşum olarak kabul edildi. Bu da üyelerinin istihbarat servisince gözlem altına alınabileceği, bu kapsamda telefon görüşmelerinin ve diğer iletişimlerinin takip edilebileceği anlamına geliyor.

Erkek egemen bir parti

AfD’nin üye sayısı yaklaşık 30 bin dolayında. Almanya’da en çok üyeye sahip parti, 380 binle SPD. Onu 10 bin eksikle CDU izliyor. Hıristiyan Birliği oluşturan diğer parti CSU ise 132 bin üyeye sahip.

AfD üyelerinin yüzde 80’inden fazlasını erkekler oluşturuyor. Bertelsmann Vakfı tarafından 2020 yazında yapılan bir anket, AfD seçmenlerinin yüzde 29’unun aşırı sağcı eğilimler taşıdığını ortaya koydu. Dolayısıyla AfD seçmenleri arasında yabancı düşmanlığı, antisemitizm ve otoriter rejimlere duyulan eğilim, diğer partilerin destekçilerine kıyasla çok daha fazla.

Rusya-Ukrayna savaşı konusunda da AfD, diğer partilerden bariz şekilde ayrılıyor. Eş Genel Başkan Alice Weidel, Vladimir Putin’in savaş suçları mahkemesine çıkarılmasına ya da Rusya’ya yaptırım uygulanmasına karşı. Parti, başından beri Ukrayna’ya silah sevkiyatına muhalefet ediyor ve böyle bir adımı “savaş çığırtkanlığı” olarak nitelendiriyor. Weidel, Almanya’nın Ukrayna’ya Leopard tankları tedarik edecek olmasını “feci bir karar” sözleriyle eleştirdi.

Hedef: Muhalefet rolünden sıyrılıp hükümet olmak

AfD’nin hedefinde artık iktidar koltuğu var. Ancak bugüne kadar yerel veya bölgesel düzeyde bile olsa, bir hükümet oluşumunda yer almayı başaramadı. Parti artık parlamentolardaki muhalefet rolünden sıyrılmak istiyor. Muhtemelen federal düzeyde bunda başarılı olamayacaktır. Ancak AfD, Almanya’nın doğusundaki eyaletlerde hiç de azımsanmayacak bir şansı olduğuna inanıyor. Zira buradaki seçimlerde düzenli olarak yüzde 20’nin üzerinde oy almayı başarıyor. Özellikle kırsal ve ücra bölgelerde oy oranı hayli yüksek.

Anketlere göre, Almanya’nın doğusundaki Saksonya ve Thüringen eyaletlerinde halihazırda en güçlü parti konumunda. Önümüzdeki yıl bu eyaletlerde ve Brandenburg’da seçim yapılacak. Eş Genel Başkan Alice Weidel, DW’ye verdiği demeçte, “Bu eyaletlerde hükümet oluşumlarına dahil olmak, bizim için bir sonraki makul adım olacak” diyor. Bu durumda akla yatan tek olası koalisyon ortağı CDU olabilir. Ancak Hıristiyan Demokratlar, daha şimdiden böyle bir seçeneğin söz konusu olamayacağını ilan etti. Hatta bu konuda parti olarak prensip kararı bile aldılar.

Siyaset bilimci Ursula Münch’ün sağ popülistlerin doğum gününe ilişkin farklı bir görüşü var: “AfD’nin varlığı ve bugünkü konumu, Alman demokrasisinin istikrarının da bir göstergesidir. Parlamenter sistemimiz, AfD ve diğer aşırılık yanlılarının, öyle iddia ettikleri gibi kapalı bir elit sistemlerinin olmadığını ifşa etti. AfD’nin on yıllık süreci, aynı zamanda parti sistemimizin değişime de imkân sağladığını ortaya koymuştur.”