Bremen Üniversitesi: “Çocuğun beynini uyaranlarla karşılaştırıp daha işlevsel olmasını sağlıyoruz. Bu uyaranlar hem görsel hem işitsel olabiliyor. Bazen ikili işitsel, bazen bir görsel, bir işitsel uyaran olabilir”
Almanya’da Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tedavisine yönelik geliştirilen, çocuk ve ergen psikiyatristi Dr. Hülya Bingöl Çağlayan’ın eğiticisi olarak Türkiye’de patentini aldığı “Attentioner ile Dikkatimi Topluyorum” programı kapsamındaki terapilerde yüzde 97 başarı sağlanıyor.
Çocukluk çağının en yaygın nöropsikiyatrik gelişim bozukluklarından DEHB, beyindeki bazı kimyasal maddelerin işleyişindeki farklılıklar nedeniyle oluşuyor. Dikkat eksikliği, dürtüsellik ve hiperaktivite olmak üzere üç farklı tipi bulunan DEHB, kimi çocuklarda tek tip, kimisinde ise karma şekilde görülebiliyor.
Türkiye ve dünyada hastalığın tedavisi için ilaç kullanımı konusunda görüş birliği bulunurken, eş zamanlı olarak çeşitli terapi yöntemleri de tedavide hızlı etki alınmasını sağlayabiliyor.
Almanya’dan getirdiği programı Türkçeye çevirdi, patentini aldı
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa (İÜC) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Uzm. Dr. Hülya Bingöl Çağlayan da DEHB’nin tedavisinde Almanya Bremen Üniversitesinde geliştirilen, nöropsikolojik tabanlı “Attentioner ile Dikkatimi Topluyorum” programını Türkiye’de uyguluyor.
Çağlayan, 1999’da nöroloji ve çocuk ergen psikiyatri alanlarında ihtisas yapmak için gittiği Almanya Ruhr Üniversitesi’nde ana dal olarak seçtiği kognitif terapi kapsamındaki dikkat terapisti eğitim programlarına da katıldı. Aldığı 3 farklı DEHB eğitimi arasından çocukla birebir çalışılarak, beyne birebir etki eden “Attentioner” programının eğitici eğitimlerine katılan Çağlayan, Almanya’dan onaylı hem dikkat terapisti hem de eğiticisi belgesi alarak mezun oldu.
Türkiye’ye döndükten sonra, programın bazı bölümlerini Türkçeye çevirerek, seanslar için uygun olan çocuklara terapi veren Çağlayan, 7 yıl önce tamamen Türkçeleştirdiği programın Türk Patent ve Marka Kurumundan patentini 2 yıl önce aldı.
7-18 yaş grubundaki çocuklara 15 seans şeklinde uygulanan programda, ailelere yönelik de ebeveynlik becerilerinin desteklenmesi için 5 seans düzenleniyor.
DEHB tanılı çocuklar, bilgi ve yönergeyi harekete dönüştürmekte zorlanıyor
AA muhabirine, terapi yöntemine ilişkin bilgi veren Çağlayan, DEHB’i “çocukta çoklu etmenlere bağlı olarak gelişen hiperaktivite, dikkat dağınıklığı ve dürtüsellik ile karakterize bir beyin rahatsızlığı” olarak tanımladı.
Uzm. Dr. Çağlayan, dikkatsizlik yaşayan çocuklarda, ufak hatalar yapma, okuduğunu anlayamama, dili içselleştirememe, eşyalarını çok sık kaybetme, keyifle başladığı bir şeyi sürdürememe gibi sorunlar görülürken, hiperaktivitesi olan çocukların çok konuştuklarını, çok hareketli olduklarını, yönergeleri alıp uygulamakta ve uyaranlara yönelmekte çok zorlanabildiklerini aktardı.
DEHB bir beyin rahatsızlığı olduğu için buradaki filtreleme olayında sıkıntı yaşandığını ve beyindeki bu filtreyi oluşturan dopamin ile noradrenalin adlı küçük taneciklerin, genetik ya da çevresel etkenlere bağlı azlığının söz konusu olduğunu belirten Çağlayan, bunu yaşayan çocuklara bilgi ve yönerge gelse de harekete dökemediklerini ifade etti.
Çağlayan, dürtüsellikte ise bu durumu yaşayan çocukların sıra bekleyemediklerini, okulda öğretmenlerinin sorusuna parmak kaldırmadan cevap vermeye çalıştıklarını, bildikleri şeyi hemen söyleme isteğiyle hareket ettiklerini dile getirdi.
DEHB’nin sadece dikkat eksikliğiyle seyredebileceği gibi bununla birlikte dürtüsellik ve hiperaktivitenin de bir arada görülebileceğini anlatan Çağlayan, kendilerine en çok dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin bir arada gözlendiği çocuklar için başvurulduğunu kaydetti.
Tanı koymadan önce çocuğun çevresindeki birçok kaynaktan bilgi alınıyor
DEHB’nin her yaşta görülebildiğinden bahseden Çağlayan, tanı koyabilmek için semptomların 12 yaşından önce başlaması, 6 ay boyunca sürmesi hem ev hem okul gibi en az iki ortamda görülmesi gerektiğini belirtti.
Uzm. Dr. Hülya Bingöl Çağlayan, bu bozukluğun tanı sağlayan spesifik bir testi bulunmadığı için tanı koymak adına çocukla ilgili öğretmenleri, ebeveynleri ya da ona birincil bakım verenler gibi birçok kaynaktan bilgi alındığını, çocuğun genel ve bilişsel gelişiminin değerlendirildiğini, ince ve kaba motor becerilerine bakıldığını anlattı.
Hem tedavinin gidişatını ölçmek hem de bilgi almak amacıyla doldurdukları ölçekler de bulunduğunu aktaran Çağlayan, bu verileri değerlendirdikten sonra tanıyı koyduklarını söyledi.
Bu nörogelişimsel bozukluğun dünya kılavuzlarındaki birincil tedavisinin ilaç olduğunu fakat bunun tek başına yeterli olmadığını vurgulayan Çağlayan, onun için çocuk ile ailesine yönelik çeşitli terapiler de uygulanması gerektiğinin altını çizdi.
İşitsel ve görsel uyaranlara karşı çocuğun esas işine odaklanması sağlanıyor
Uzm. Dr. Çağlayan, uyguladıkları bu terapinin nörokognitif temelli bir yöntem olduğuna işaret ederek, şu bilgileri paylaştı:
“Çocuğun beynini uyaranlarla karşılaştırıp daha işlevsel olmasını sağlıyoruz. Bu uyaranlar hem görsel hem işitsel olabiliyor. Bazen ikili işitsel, bazen bir görsel, bir işitsel uyaran olabilir. Örneğin; çocuğun 3 dakika boyunca resme bakmasını istiyoruz. Daha sonra resmi kaldırıp, bununla ilgili çeşitli soruları cevaplamasını istiyoruz. Çocuk soruları cevaplarken, bir yandan da elimizdeki küpleri havaya kaldırıyoruz. Çocuk soruları cevaplarken aynı anda iki renk küpü gördüğünde kağıdın kenarına çizik atıyor. Bu şekilde uyaranları söndürerek odaklanmasını sağlıyoruz. Mesela, bir alfabe ve bu harflerle yazılmış bir metin veriyoruz. Bu metni alfabeye göre çözümlemesini istiyoruz. Bunu yaparken el çırpma gibi sesli uyaranlarla dikkatini dağıtmaya çalışıyoruz. Çocuğun bu uyaranı söndürüp, önündeki alfabeye ve sorulara odaklanması gerekiyor.”
Attentioner’deki temel amacın, çocuğun yapabildiği kadarını destekleyerek bunu daha iyiye götürmek olduğunu vurgulayan Çağlayan, 15 sorudan sadece 5’ini yapan bir çocuğun daha sonra bu sayıyı artırabildiğini dile getirdi.
Düzenli gelen çocuklarda iyi sonuçlar alınıyor
Çağlayan, seanslar esnasında ve sonrasında çocuklarda gözlemledikleri gelişmelere dair şöyle konuştu:
“Çalışmanın etkisini ölçmek için öncesinde ve sonrasında çeşitli testler uyguluyoruz. Bunlardan biri de moxo (continous performance) testi. Bugüne kadar uygulanmış belki 70 çocukta yüzde 3 fireyle iyileşme gördük. Bunlar dikkat, hiperaktivite, dürtüsellik ve zamanlama alanında uyguladığımız iyileşmeler. Klinik olarak deneyimim şöyle; düzenli gelen ve aileleri tarafından terapinin desteklendiği çocuklarda çok iyi sonuçlar görüyoruz. İlaç başlanmış olarak bize gelen ve bunu uyguladığımız çocuklar da var, hiç ilaç başlanmadan da uyguladığımız çocuklar da var. İlaç kullanırken uyguladığımız çocuklarda, sonrasında ilaç dozunda düşüşler veya ilacı tamamen bırakanlar oldu. Onları yine takip ediyoruz. Orijinal çalışmanın Almanca bilimsel makalesi de 6 ay sonra bile programın içeride çalışmaya devam ettiği ve çocukların çok daha iyi sonuçlar verdiğini göstermiş. Biz, bugüne kadar hiçbir çocukta tekrar etmedik. Özellikle sınav öncesinde, sınav senesinde uyguladığımız, çok başarılı olan çocuklarımız var.”
Uzm. Dr. Hülya Bingöl Çağlayan, programa katılıp gelişme sağlanamayan yüzde 3 dilimlik kısımda ise seanslarını yarıda kesen, çok hareketli olduğu ya da algılamada farklı şekilde sorunlar yaşadığı için süreç içinde programın kendisine uygun olmadığı gözlemlenen çocukların yer aldığını söyledi.
Programın eğitimlerini de verdiklerini dile getiren Çağlayan, şu ana kadar yaklaşık 2 bin 500 alan uzmanının bu eğitimi tamamlayarak uygulayıcı olduğunu, Türkiye’nin 81 ilinde bu uzmanlarca terapinin uygulandığını kaydetti.
Aile seansında öğrendikleri sayesinde kızıyla iletişimleri güçlendi
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu nedeniyle 9 yaşındaki kızını terapiye getiren baba Atakan Atakan da terapiden önce dürtü ve davranış bozuklukları, toplum içinde kaygılı hissetme, arkadaşlarıyla iletişim kuramama gibi sorunlar yaşayan çocuğunun yaşıtlarınca dışlandığını ve okulda akran zorbalığıyla da karşılaştığını söyledi.
Bu sorunlar üzerine Uzm. Dr. Hülya Bingöl Çağlayan’a başvurduklarını anlatan Atakan, tanı için yapılan testlerde kızında davranış bozukluğu, duygusal anlamda kendine hakim olamama, iletişim sıkıntısı gibi birçok belirtinin gözlendiğini ifade etti.
Atakan, seans almaya başlayan kızında gözlemlediği gelişmeleri ise şöyle aktardı:
“Odaklanması arttı. Arkadaşlarıyla iletişimi daha sağlıklı seviyeye geldi. Kendini ifade edebilmeyi, koruyabilmeyi, yaşıtlarıyla, büyükleriyle daha iyi iletişim kurabilmeyi öğrendi. Matematik ve Türkçede çok zayıftı, bu eğitimler sonucunda akranlarıyla aynı seviyeye geldi. Öncesinde inatçıydı, sözümüzü dinlemiyordu. İletişim anlamında kopuktuk. Aile görüşmelerinde aldığımız eğitimler sonucunda onun duygusunu nasıl anlayabileceğimiz bize öğretildi. Ailemizin daha fazla kaynaşması, iletişimimizin daha iyi olması için hocalarımız bize de ödevler verdi. Bu ödevleri elimizden geldiğince yapmaya çalıştık. 2 yılı doldurduk. Çok memnunuz.” (AA)