Çin, ABD ve Hindistan’ın iklim politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, üç ülkenin sıfır karbon hedeflerine ulaşmalarının önünde zorluklar bulunduğunu ve daha kararlı adımlar atmaları gerektiğini belirtti.
Küresel ısınmayı, sanayi öncesi döneme göre 1,5 dereceyle sınırlandırabilmek için hükümetlerin en önemli taahhüdü, karbon emisyonlarını azaltarak belli bir süre sonunda sıfırlamak, “net sıfır” yani “karbon nötr” hedefine ulaşmak.
Küresel Karbon Projesi (GCP) verilerine göre, dünya genelinde toplam karbon salımı, 2020 yılında 34 milyar 810 milyon ton olarak gerçekleşirken bu emisyonun yüzde 51,1’i Çin, ABD ve Hindistan tarafından gerçekleştirildi.
Çin’in 2060 hedefi: “İmkansız değil ama ulaşılması zor”
Tek başına küresel karbon emisyonunun yüzde 30,6’sından sorumlu olan Çin, 2020’de 10 milyar 668 milyon ton karbon salarken bu rakamın 7 milyar 421 milyon tonu kömür nedeniyle oluştu. Kalan kısmın 1 milyar 612 milyon tonu petrol, 858 milyon tonu çimento ve 605 milyon tonu da doğal gaza bağlı karbon emisyonundan kaynaklandı.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ülkesinin 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını zirveye çıkaracağını, 2060 yılına kadar da karbon nötr hedefine ulaşacağını açıklamıştı.
Bu hedefe ilişkin soruları yanıtlayan Atlı Global Danışmanlık Kurucu Direktörü ve Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi Öğretim Görevlisi Altay Atlı, Çin’in 2060 yılı için belirlediği hedefe ulaşmasının imkansız olmadığını ancak bugünden itibaren çok büyük yatırımlar ve kararlı adımlar gerektirdiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
“Önemli olanın karbon nötr hedefine ne zaman ulaşılacağı ya da Çin’in bu hedefe 2060 yılında ulaşıp ulaşamayacağı değil, bu doğrultuda ne gibi adımlar atılacağı ve sürecin nasıl ilerleyeceği olduğunu düşünüyorum. Başka bir deyişle bu konuda önemli olan hedefin kendisi değil, hedefe giden süreç. Bu anlamda da Çin’in şu anda olumlu bir sürece girdiğini, ancak henüz bu sürecin çok başlarında olduğunu söyleyebiliriz.”
Ülkedeki karbon emisyonlarının önemli bir bölümünün nedeni olan kömüre bağımlılıktan vazgeçmek ve enerjide dönüşümü sağlamak için Çin’in bir reform paketi uyguladığını aktaran Atlı, şunları söyledi:
“Bu kapsamda Çin’in yol haritasını; başta sanayide olmak üzere gereksiz tüketimin azaltılarak enerji tüketim yapısının iyileştirilmesi, inovasyona ağırlık verilerek enerji teknolojilerinin geliştirilmesi, çeşitlendirilmiş bir enerji arz yapısının oluşturulması ve sektörün gelişimi için enerji sisteminin optimize edilmesi adımları oluşturuyor.”
Bu yol haritasının hayata geçirilmesine yönelik iki önemli zorluk olduğunun altını çizen Atlı, bu zorlukları şöyle özetledi:
“İlk olarak tüm bu hedefler ciddi yatırım gerektiriyor ve yüksek maliyetler oluşturuyorlar. Pandeminin de yaşandığı, ekonomik zorlukların sadece Çin’de değil, tüm dünyada şiddetlendiği bir dönemde bu ne ölçüde mümkün olacak? İkinci olarak ise enerji alanında dönüşüm sağlamak diğer ülkelerle kapsamlı bir iş birliğini gerektiriyor. Korumacılığın, tek taraflılığın arttığı, duvarların yeniden yükseldiği günümüzde bu da önemli bir soru işareti.”
Atlı, Aralık 2020’de yayımlanan ve “Çin’in Yeni Döneminde Enerji – Dört Reform, Bir İşbirliği” başlığını taşıyan enerji strateji belgesinin bir eylem planı işlevi gördüğünü ve uygulanmaya başlandığını, diğer yandan enerji dönüşümünün, Çin’in 2021-25 dönemini kapsayan 14. Beş Yıllık Planı’nda da temel bir konu olarak dikkati çektiğini de sözlerine ekledi.
“ABD’nin hedefleri yeterli değil”
Çin’in ardından en fazla karbon emisyonu yapan ülke ABD. ABD’nin 2020’de gerçekleştirdiği 4 milyar 713 milyon ton karbon salımı, küresel salımın yüzde 13,5’ine tekabül ediyor. ABD’nin karbon salımının 2 milyar 21 milyon tonu petrol, 1 milyar 655 milyon tonu doğal gaz, 889 milyon tonu ise kömür kaynaklı. Veriler, ABD’nin petrol ve doğal gaz kaynaklı karbon salımında birinci sırada olduğunu gösteriyor.
ABD Başkanı Joe Biden, federal hükümete 2050’ye kadar “sıfır karbon emisyonu” seviyesine ulaşma hedefi koyan bir kararnameyi geçen yılın aralık ayında imzaladı.
ABD’nin bir süredir emisyonlarını azalttığı bilgisini veren İklim, Enerji, Çevre Sorunları Araştırma Derneği Başkanı, Enerji ve İklim Uzmanı Önder Algedik, bu durumun, eski verimsiz tesislerin kapatılması, yerine daha verimli ve özellikle de daha fazla yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılıyor olmasından kaynaklandığını aktardı.
Bunun emisyonları ciddi şekilde azalttığını kaydeden Algedik, “Fakat şu an gerekli olan şey olağanüstü bir emisyon azaltımı. Bu noktada ABD’nin biraz daha zorlayıcı olması gerekiyor ama bu konuda ABD’nin ne kadar tutarlı olduğu da bir tartışma konusu.” yorumunda bulundu.
Algedik, şöyle devam etti:
“ABD’nin sorunu sadece kendi emisyonları gibi gözüküyor ama ABD’de önemli miktarda karbon kaçağı var. Karbon kaçağı dediğimiz şey aslında kendi üretim ihtiyaçlarını başka ülkelerde yapması ve bunun en önemli adreslerinden ikisi, karbon salımında ilk sıradaki Çin ve üçüncü sıradaki Hindistan. Dolayısıyla ABD’nin emisyonlarının azalıyor olması, karbon kaçağından bağımsız düşünülemez. ABD’nin karbon kaçağı konusunda yapması gereken Avrupa Birliğini örnek almak. AB Yeşil Mutabakatı karbon kaçağını önleyen içeriğe sahip. ABD’nin de bunu yapması gerekiyor ama temel sorun şu ki, ABD’nin üretiminde Çin çok ciddi bir belirleyici. Dolayısıyla bunun daha ötesine geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla AB’nin yaptığını yapmaları ve üzerine kat çıkmaları gerekiyor diye özetleyebiliriz. Avrupa’nın yaptığı şey de sınırlarda karbon vergisi düzenlemesi.”
ABD Başkanı Biden’ın, emisyonları, 2030 yılına kadar, 2005’e kıyasla yüzde 50 azaltmayı; 2035’e kadar da elektrik üretimini karbonsuzlaştırmayı içeren yeni iklim hedeflerini açıkladığını hatırlatan Algedik, “ABD bir yıl önce açıklamış olduğu daha önceki hedeflerini bir adım öteye götürdü. Bu aslında başarılabilecek bir hedef. Burada beklenti bunun bir adım öteye götürülmesi değil, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) istediği çerçevede birkaç adım öteye götürülmesi, şu an dünyadaki tartışma ve ABD içindeki tartışma da bu. Bu kararlar IPCC hedefleri için yeterli değil.” diye konuştu.
“Hindistan’ın hızlı büyüme hedefleri kömüre talebi artırıyor”
Dünyanın en çok karbon emisyonu üreten üçüncü ülkesi Hindistan’ın 2020’de gerçekleştirdiği 2 milyar 442 milyon tonluk karbon salımı, küresel emisyonun yüzde 7’sini oluşturuyor. Hindistan’ın emisyonunun 1 milyar 588 milyon tonu kömürden, 603 milyon tonu petrolden, 127 milyon tonu doğal gazdan, 123 milyon tonu ise çimentodan kaynaklandı.
Hindistan, ekonomisinin karbon yoğunluğunu 2030’a kadar yüzde 45’in altına indirmeyi, 2070’de ise “net sıfır” hedefine ulaşmayı amaçlıyor.
Hindistan’ın 1,3 milyar nüfusuyla Çin’den sonra dünyanın en büyük ikinci nüfusuna sahip olduğunu hatırlatan Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Dr. Hayati Ünlü, ülkenin bir taraftan küresel olarak dünyanın en büyük 6. ekonomisi olduğuna ve salgın öncesi dönemde kimi zaman Çin’i bile geride bırakarak dünyanın bir numaralı yükselen ekonomisi konumuna gelebileceğine dikkati çekti.
Ünlü, ancak ülkenin küresel ekonomik kriz, siyasi dengesizlikler, salgın sürecinde yaşanan ekonomik ve insani krizler ile başta Çin olmak üzere yaşadığı siyasi güvenlik krizleriyle devlet kapasitesinde önemli sorunlar yaşadığını aktardı.
Hayati Ünlü, şu değerlendirmede bulundu:
“Sonuçta şunu gördü ki, ülke henüz ekonomik olarak rekabet arenasında rol oynayabilecek kapasiteye sahip değil ve bu kapasiteyi artırmak devletin önceliği olmalı. Dolayısıyla Hindistan’ın başta sanayi politikaları ya da yatırım çekme politikaları olmak üzere tüm büyüme stratejileri, ulusal rekabet çıkarlarına göre önceliklendirildiği için iklim değişikliğine yönelik ne kadar söz verilirse verilsin bunları uygulamaya geçirmekte belli bir düzenlilik göremeyebiliyorsunuz.”
Ünlü’ye göre, ülke ekonomisinin Çin’i geçme hedefi yüzünden gerekli olan enerji ihtiyacı hem dışarıdan petrol ve gaz gibi hem de içeriden kömür gibi konvansiyonel enerji kullanımlarını azaltmayı çok zor kılıyor ve özellikle kömürde dünyanın en büyük ikinci tüketicisi olan Hindistan’ın hızlı büyüme hedefleri devam ettikçe kömürdeki talep artışının azalmasının da imkansız olacağı düşünülüyor.
Hindistan’ın karbon emisyonunu azaltma noktasında önündeki engelleri, küresel sosyo-politik değişimlerin getirmiş oldukları ve ülke içindekiler olmak üzere iki ana başlıkta değerlendiren Ünlü, içeride karşılaşılan engelleri, sosyo-ekonomik eşitsizlikler, ülkenin yüzde 70’inin kırsal kesimde yaşaması nedeniyle tarımda kullanılan enerjinin büyüklüğü ve bu enerjinin kömür üzerinden elde edilmesi, ülkedeki çiftlik hayvanları ve pirinç ekiminden kaynaklı metan ve diğer sera gazı emisyonları olduğunu ifade etti.
Ünlü, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hindistan iklim değişikliğiyle ilgili karşı karşıya olduğu sorunların farkında ve şu an ülkenin başında bulunan Modi yönetiminin hem iç siyasette hem de dış siyasette konuyu önemsediği söylenebilir. Söz konusu iklim taahhüdünü de başta Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası sözleşmelerin yanında, İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı, Ulusal Elektrik Yasası, Ulusal Güneş Misyonu, 2022 Rüzgar Hedefleri ve Enerji Tasarrufu Yasası gibi iç düzenlemelerle de desteklemeye çalışıyor.”
Bu kurumsal süreçlerin ötesinde Hindistan’ın taahhüdünün uygulanmasının büyük ölçüde iklim finansmanına, teknoloji transferine ve gelişmiş ülkelerden gelen kapasite geliştirme desteğine bağlı olduğunu belirten Ünlü, ülkenin, bu açıdan hem yerel hem de uluslararası fonlardan 2030’a kadar en az 2,5 trilyon dolara ihtiyacı olacağının tahmin edildiğini vurguladı. (AA)