İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75. yılı | Hüseyin Şenol


İnsan haklarıyla insandır… İnsan haklarını savunmak haktır… İhlaller karşında susmak, suça ortak olmaktır…


Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Dünyamızda milyonlarca insan ırk, din, dil ve cinslerinden dolayı baskı altında tutulmakta. İnsanların “Temel Hak ve Özgürlükleri,” gasp edilmekte, cezaevlerine sokulmakta, katledilmekte, zorunlu göçe zorlanmaktadır.

10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler Kurulu’nda kabul edilmesinin 75. yıldönümüdür ve bugün tüm dünyada İnsan Hakları Günü olarak anılır. Yine bir çok ülkede, insan hakları aktivistleri tarafından 10 Aralık öncesi başlayan “İnsan Hakları Haftası” düzenlenerek, çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor.

İnsanlığın evrimiyle paralel bir geçmişi olan insan hakları, 1948’de BM’de kabul edilen bu bildirgeyle evrensel bir nitelik kazanmıştır.

Dünyanın neresinde olursa olsun, tüm insanlığın her yönüyle (ekonomik, politik, sosyal, kültürel) insanlık onuruna yaraşır bir yaşam düzeyine ulaştırılmasının amaçlandığı bildirgeye, hiçbir ülke olumsuz oy kullanmadı ve ilk kez böylece uluslararası bir örgütte evrensel bir nitelik taşıyan bir belge kabul edildi.

Hemen hemen tüm ülkeler, bu bildirgenin kabul edilmesinden sonraki dönemde, hazırladıkları anayasalarda, yasalarda bu belgeyi dikkate aldı. Buna rağmen, bu ülkelerden birçoğu -bu bildirgeye imza atmış olmasına rağmen- hazırladıkları anayasalarda, İnsan Hakları Bildirgesi’nde yer alan “İnsan Temel Hak ve Özgürlükleri” içeren ilkeleri yazılı olarak dikkate almış olmasına karşın, pratikte bunun aksi tutumu izliyor. Bu tür davranış içerisinde olanlar, bu ilkeleri dünya kamuoyunu yanıltmak amacıyla, yazılı olarak kabul ediyor görünse de, gerçek hayatta ise bunun aksini uygulayarak, “Temel İnsan Hak ve Özgürlükleri” çiğniyorlar.

Günümüz dünyasında en doğal insan hakları olarak kabul edilen, bir çok alandaki “Temel Hak ve Özgürlükler”in çiğnenmesi, dünyamızı insanlık dışı bir ortama itmeye devam etmekte.

İnsan Hakları Bildirgesi’nde yer alan bazı maddeler şöyle:

Madde 3: Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.

Madde 5: Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani haysiyet kırıcı ceza ve muamelelere tabi tutulamaz.

Madde 18: Her şahsın fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak din veya kanaat değiştirmek hürriyetini, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel suretle, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle açıklama hürriyetini gerektirir.

Madde 19: Her ferdin fikir ve ifade hürriyetine hakkı vardır. Bu hak, fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları söz konusu olmaksızın malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir.

Özellikle sıraladığım İnsan Hakları Bildirgesi’nden bu dört madde, -olduğu gibi kabul edilmesiyle birlikte- ülkelerin büyük bir çoğunluğunca pratikte uygulanmamakta ve bu hakları talep edenlere karşı gayriinsani bir biçimde her türlü zorbalık reva görülmektedir. Bu “Temel Hak ve Özgürlükler” için uğraş verenlerin, tüm ekonomik, politik, sosyal, kültürel hakları gasp edilerek, her türlü şiddet uygulanmaktadır.

İnsanların bir bölümü, diğer bir bölüm tarafından -tüm dünyada- her türlü baskıya maruz bırakılmakta. Baskı görenlerin onurları kırılırken, bu baskıları uygulayanlar da onursuzca yaşamlarını devam ettirmekte. Dünyanın bir tarafında insanlar din, dil, ırk, cins farklılıklarından dolayı en şiddetli baskıya maruz kalırken, bir tarafında da –ki bu taraf en demokratik olduğunu iddia ediyor- göçmenlerin, azınlıkların en insani hakkı olan seçme ve seçilme hakkı, ana dilde eğitim hakkı gibi hakları çok görülmekte. Yine milyonlarca insanın sığınma hakkı gasp edilerek, ya göç yollarında aç-susuz kalmalarına, ölmelerine göz yumuluyor, ya da geldikleri ülkeye geri gönderiliyorlar. Yine dünyamızın yarısını oluşturan karşı bir cinse, üzerinde zaten var olan tüm din, dil, ırk ayrımcılığının yanı sıra, ayrı cinsten oldukları için baskı yapılmakta…

Dünyanın hiç bir bölgesinde, hiç bir ülkesinde insan haklarına tam anlamıyla saygı duyulmadığını da belirteyim bu arada. Şu ve veya bu oranda, maalesef her ülke sabıkalı ve suç işlemeye devam ediyor.

Bildirgenin kabulünden 75 yıl sonra, 2023 yılında da, ırk, din, dil, cins ayrımı gibi, her türlü ayrımcılık insanlığın ayıbı olarak bir karabulut gibi durmakta ve tüm kapkaralığıyla dünyayı karartmaya devam etmektedir.

Çevre, savaş, işgal göç  ve insan hakları

75. yılda da BM tarafsız davranmamakta, emperyalist devletlerin güdümünden çıkamamaktadır. İstediği zaman istediği ülke ve diktatöre farklı davranış sergilemektedir. İşgalcilere, sömürgecilere tavır al(a)mamaktadır.

İnsan hakları ihlallerinin baş sorumlularına tavır al(a)mayan BM’nin suça ortaklık payı büyüktür. Bunu; bazen yeterli tepkiyi göstermeden, bazen sessiz kalarak, bazen de bizzat destek vererek yapmaktadır.

BM’nin özellikle çevre, iklim, savaş, işgal ve sömürgecilik yoluyla işlenen insan hakları suçlarına sesini çok daha gür çıkarmalıdır, gelişmeleri emperyalistlerin güdümünde değil, insan hakları ekseninde değerlendirmelidir.

Yine, başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere, tüm imzacılar, ayrım yapmaksızın insan haklarını amasız-fakatsız ayrım yapmadan korumakla yükümlüdür. İşgalci, sömürgeci, işkenceci, soykırımcı, katliamcı, patriyarka ve diğer insan hakları düşmanı olanların, aynı konumdaki diğer insanlık düşmanlarını eleştirmesi iki yüzlülüktür.

Her insan, üzerine düşen görev ve sorumlulukla, tüm alanlardaki bu karabulutun dağılmasına bulunduğu katkı oranında onurludur.

İnsan haklarıyla insandır… İnsan haklarını savunmak haktır… İhlaller karşında susmak, suça ortak olmaktır…


Hüseyin Şenol – 10.12.2023