…Kadına yönelik erkek, devlet şiddeti ve kadın katliamları erkek egemenliğinin, ezen ve ezilen ikileminin olduğu her yerde var. Kadına şiddetin coğrafyası, dili, dini, ırkı, ulusu yoktur…
Biz kadınlar, “Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz” derken, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kadının erkek şiddeti ile hayattan koparıldığı haberleri ile sarsılıyoruz.
Haberlerde okuyarak geçiştirdiğimiz, bize uzak zannettiğimiz kadın katliamları maalesef hiç ummadığımız bir yerde ve anda karşımıza çıkabiliyor, yada en yakınımızın canını vahşice alıyor.
Bu katliamlardan biri de 5 Aralık günü, Ulm şehrinin yakınlarında bulunan İllerkirchberg’de yaşandı. 14 yaşındaki Ece Sarıgül sabah okula giderken, hiç tanımadığı 27 yaşındaki bir erkek tarafından canice hayattan koparıldı. Ayrıca 13 yaşındaki Nereea M. ise yaraladı.
Öfkemiz ve isyanımız büyük!
Ece’nin acısı ve üzüntüsü başta ailesi olmak üzere hepimizi derinden sarstı.
Ece için 7 Aralık Çarşamba günü ise aynı köyde cenaze töreni yapıldı. Çok farklı kesimlerin bir arada olduğu iki bine yakın insan katıldı.
Ancak cenaze töreni öncesi ve sonrası öldürenin kimliği ve mülteci olması üzerinden öyle yorumlar vardı ki, maalesef Nazilerin ırkçılığını aratmayacak nitelikteydi.
“Bu Afrikalıları, mültecileri sınır dışı etsinler, katili idam etsinler,
ne kadar niteliksiz insan varsa onlar iltica ediyor,
bizim ödediğimiz vergilerle yaşıyorlar,
hasta, psikopat kim varsa Almanya’ya doldurdular.
Bu “zenciler” hep sorunlu, aşağılık zaten, psikopatlar…” gibi, gibi.
İnsanın kanını donduracak nitelikte konuşmalara ve yorumlara şahit olduk.
Aslında bu söylemlerin her biri başlı başına bir tartışma konusu. Kaldı ki mülteci meselesini tartışmaya açmak gerekirse, Alman devletinin mülteciler politikası, geldikleri yerdeki savaşlar, ekonomik ve diğer krizler, sömürü gibi pek çok konuyu birlikte ele almak gerekir. Ancak konumuz bu değil.
Şiddetin coğrafyası yoktur!
Kadına yönelik erkek, devlet şiddeti ve kadın katliamları erkek egemenliğinin, ezen ve ezilen ikileminin olduğu her yerde var. Kadına şiddetin coğrafyası, dili, dini, ırkı, ulusu yoktur.
ECE’yi öldüren 27 yaşındaki katil, siyah veya Afrikalı olduğu için öldürmedi. Cinsiyetçi toplumda, erkek egemen değerlerle yetiştiği için erk’ek olduğu için öldürdü. Ece’nin faili bir erkek. Ece Sarıgül erkek şiddeti ile katledilen kadınlardan sadece birisi.
ECE’yi öldürenin kimliği ve ırkı üzerinden yapılan her tartışma hem hiç bir şekilde sonuç getirmeyeceği gibi hem de kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmayacaktır.
Aksine ırkçı söylemler, siyahlar ve mülteciler üzerinden geliştirilmek istenen ırkçılığın tırmanmasına ve AFD gibi faşist ve sağcı partilerin mülteciler ve göçmenler üzerinden ırkçı, faşist ideolojileri yaymasına hizmet etmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Unutmayalım ki tırmandırılan her ırkçılık, hem göçmenlere ve mültecilere yönelik hem de kadınlara yönelik şiddet sarmalının daha da artmasına neden olacaktır.
Bir diğer nokta ise, kadın cinayetlerinde katilin sapık, psikopat, hastalıklı biri olarak gösterilip, şiddetin münferit bir mesele haline getirilmesi.
Bu da hem erkek şiddetinin meşrulaştırılmasına yarıyor. Hem de Ece’nin öldürülmesine esas neden olan, erkek şiddetini yaratan cinsiyetçi sistemi görünmez kılıyor.
Erkek şiddetinin görünmez kılınması ise bir taraftan şiddetin yeniden üretilmesini sağlarken diğer taraftan şiddete neden olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kökenine inip esas mücadele edilmesi gereken alandan uzaklaştırmaktadır.
Hem bu eril dil, meşrulaştırma ve görünmez kılma hem de kadın düşmanı devletlerin erkeleri koruyan bir yerden politika üretmeleri, ceza indirimleri kadına şiddeti cesaretlendiriyor. Kadınların yaşamlarını kuşatma altına almasına yol açıyor.
Kadın katliamları politiktir!
Yıllardır feminist/kadın hareketleri erkek şiddetinin nasıl cins kırımına dönüştüğünü kadın katliamlarının politik olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Bu gün dünyada her gün ortalama 137 kadının erkekler tarafından öldürülüyor. Tek başına bu istatistik bile bize erkek şiddetinin nasıl cins kırımına dönüştüğünü, kadınların hayattan nasıl kopardığını gösteriyor.
ECE’nin katliamı, diğer kadın katliamları gibi bir sonuçtur. Bu sonuca neden olan ise erkeklerin; kadınların emeğine istediği gibi el koymayı; bedenlerini, özgürlüklerini, yaşamlarını denetlemeyi; bütün kadınlara şiddet uygulamayı, yaşama hakkını elinden almayı kendilerinde hak olarak görmelerinde yatıyor.
Çünkü patriyarka/erkek egemen sistem bütün erkeklerin bütün kadınların üzerinde tahakküm kurabilmesine, şiddeti baskı aracı olarak kullanmasına olanak sağlayan bir sistem.
Kadınları erkeklerle eşit görmeyen, kadın düşmanlığını her gün yeniden üreten bu sistemin ideolojisi maalesef hayatın her alanında kadınların karşısına çıkıyor.
Ece’nin katledilmesi de bu ideolojinin bir parçası. Tıpkı, Başak Cengiz’i samuray kılıcı ile öldüren Can Göktuğ’un,” zayıf olduğu için kadını öldürmeyi seçtim” sözlerinde olduğu gibi, Ece’nin katliamı da bize erkeklik ideolojisinin kadınların, çocukların yaşamına son verme hakkını nasıl kendine hak olarak gördüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Şiddetin tanımı Almanya’da da yok!
Maalesef erkek egemenlikçi, cinsiyetçi bakış her yerde var, Almanya’da da var.
Alman Kadın Avukatlar Derneği, “Almanya’da toplumsal cinsiyete dayalı erkek şiddetine karşı köklü bir şekilde mücadele edilmiyor. Erkek şiddeti tanımlaması halen yok .
Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’nin gerekleri Almanya’da da halen tam olarak yerine getirilmiyor. Oysa ki bu sözleşme her türlü erkek/devlet şiddetine karşı köklü çözümler üretilmesini şiddetin ve cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasını ön gören bir sözleşme. Şiddetin ortadan kaldırılması için toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması lazım…,” açıklaması hem buradaki gerçekliğin ortaya çıkarılması hem de şiddete karşı çözümler açısından son derece anlamlı ve önemli.
Meseleye buralardan ele alıp, kadına şiddete neden olan toplumsal cinsiyete dayalı cinsiyetçi rolleri, eşitsiz ilişkileri sorgulamalıyız. Aksi takdirde psikopat, cinnet hali diye meşrulaştırdığımız şiddet sarmalı, cins kırımı Ece’de olduğu gibi bizi hiç ummadığımız bir yerde yakalamaya ve canlarımızı yakmaya devam edecektir.
Ece olayı biz kadınlara şiddete karşı ideolojik, politik, yasal, hukuksal, eylemsel öz savunmayı geliştirmenin ne kadar elzem olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Ece’ninkuzeninin cenaze töreninde, “birbirinize iyi davranın. Bize güzel bir gelecek bırakın.” Sözleri ise oldukça anlamlıydı.
Evet bütün herkesin gelecek kuşaklara güzel bir geleceği bırakma gibi tarihsel bir sorumluluğu var. Ama bilinen bir gerçeklik te var ki, güzel bir gelecek bırakmanın yolu cinsiyetçi sisteme ve ırkçılığa karşı köklü bir şekilde mücadele ederek, eşit, özgür ve barış içinde bir yaşamı örmekle olur.
Sana söz ECE, “güzel bir dünya örene kadar, bir kişi daha eksilmeyene kadar mücadelemiz sürecek!”
Perihan Baçaru – 14.12.2022